Yurt Dışında Doktora Yapmak — 1

26. Hafta

Yiğitcan Sümbelli
6 min readFeb 6, 2022

Merhaba! Bu yazı ile yeni bir mini-seriye başlıyoruz. Bu seride yurt dışında bir doktora programına kabul sürecinin öncesini ve sonrasını tartışacağız.

Ben bu yazıyı yazdığım tarih itibariyle Türkiye’de devam eden doktora eğitimimi 3. yılında terk ettim ve farklı bir ülkede kısa bir süre önce yeni bir doktora sürecine başladım. Bu süreç boyunca herkesin yaşadıkları farklı olabilir, herkes aynı zorluklarla karşılaşmayabilir ve hatta söyleyeceklerimin hiç birisine katılmayabilirsiniz. Bu sebepten dolayı bu yazı dizisinde konuşacaklarımızın büyük çoğunlukla kendi tecrübelerimden ve kendi fikirlerimden oluşacağını belirtmek isterim.

Serinin bu ilk yazısında şu an çalıştığım pozisyonu bulana kadar geçen süreçten bahsederek başarılı olabilecek bir başvurunun altında yatanlardan bahsetmek istiyorum.

Lisans eğitimime başladığım zamanlarda çalışmayı sevdiğim bir konu olduğunu biliyordum. Kimya bölümündeydim fakat biyoloji ile alakalı konular her zaman ilgimi çekiyordu; “öyleyse neden biyokimya çalışmayayım ki” dedim kendi kendime. 1. sınıf laboratuvar derslerimden birisinde, bölümümün biyokimya laboratuvarında çalışan bir hocama danıştım nasıl bir yol izlemem gerektiğini sordum; bana bölüme giriş derslerimde başarısız olmadığım sürece bu yolda bugünden başlayarak yavaş yavaş ilerleyebileceğimi söyledi. Haritamın ilk dönemeçlerini çizmiştim artık, yolum netleşmeye başlıyordu. İlk derslerimden geçmeliydim… ve ben o bölüme giriş derslerinin TAMAMINDAN kaldım.

Photo by Nicola Barts on Pexels.com

2. dönem aldığım derslerden de kaldım. Hepsini temizleyebilmek için 3 yıl uğraştım. Bu durum uzadıkça benim not ortalamam da hiç bir zaman yükselemedi. Başarının ölçütünün sınavlar ve notlar ile ölçülmemesi gerektiğini biliyordum ( bkz. sınav meselesi ve akademik başarı yazımız), ne yapabileceğimin farkındaydım çünkü; fakat asıl sorun bunu hocalarıma nasıl gösterebileceğimdi.

Not ortalaması olarak iniş ve çıkışlarla dolu bir 6 yıllık lisans öğrenimi tecrübem oldu. Bu 6 yılın 2. yılında inorganik kimya dersleri ilgimi çekmeye başladığı için o alanda çalışan bir hocamla konuştum ve bir inorganik kimya laboratuvarına girip çıkmaya başladım. Gerçek anlamda bir araştırma yürüttüğüm söylenemez; hocamın bana söylediklerini yapıyordum fakat bu bana el becerisi ve laboratuvar ortamında bulunma tecrübelerini kazandırıyordu. Bir süre sonra tekrar biyokimyaya döndü ilgim ve o günden sonra 6 yıl boyunca danışmanlığımı yapacak olan hocamla konuştum. O gün hocama söylediklerimin önemli olduğunu düşünüyorum:

“Ben akademide ilerleyen bir kariyer hedefliyorum. Bunun için yurt dışına gitmek istiyorum, ama lisans öğrencilerinin başvurularında not ortalaması dışında gösterebileceği pek bir şey olmuyor. E bende not ortalaması da yok; hocam benim makale yazmam lazım. Gelip çalışmak istiyorum.”

Şimdi anılara biraz ara verip bu cümlenin altında yatan anlam ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Yukarıda bahsetmiştim, yanlış olduğunu düşündüğüm bazı ölçütlere göre başarısız bir öğrenciydim ben ve bunun aksini kanıtlamam gerekiyordu. Bunun yapabilmenin en önemli basamağını da istek ve kararlılık taşıdığımı göstermek olarak belirledim kendi kendime. Bu aksini kanıtlama işinin tüm dünyada bu şekilde işlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir araştırma laboratuvarında istek ve kararlılık, bir araştırmanın sürdürülebilmesi için gereken en önemli özelliklerden 2 tanesi olarak görülebilir. Araştırma süreci uzun, zorlu ve türlü türlü iniş çıkışlara sahip bir süreç. Eğer yeteri kadar kararlı olmaz ve bu işi ilerletme azmini taşımazsanız çok büyük ihtimalle o araştırma sonuca varamadan yarıda kalacaktır. Bu sebepten dolayı benim kurduğum yukarıdaki cümleler aslında hocama şunu ifade ediyordu:

“Ben hedefimi belirledim. Bu hedefe ulaşmak için bazı yöntemler var ve ben bunların farkındayım. İsteğim var ve kararlıyım; hedefime ulaşmak için yapmam gerekenleri biliyorum.”

Lisans eğitimimden mezun olmuştum ve yüksek lisans çalışmalarım ilerliyordu. Biyokimya laboratuvarındaydım, istediğim araştırmaları yapıyordum. Mutluydum ve bu bana yetiyordu. Ancak hedefime ulaşmak için hala atmam gereken adımlar vardı.

Farklı ülkelerde, farklı alanlarda çalışan pek çok araştırmacıyı takip ediyordum internetten ve birkaç tanesiyle iletişime geçmiştim. Hedeflerimden bahsedip tavsiye aradığımı söylemiştim. Gelen yanıtların neredeyse tamamı aynı noktada birleşiyordu:

“Yurt dışında bir laboratuvarda çalışma tecrübesi edinmelisin.”

İşte! Tamamdı, atmam gereken adım belliydi. Bir şekilde, kısa süreli de olsa yurt dışına çıkmalıydım. Aslında ne kadar ironik değil mi, yurt dışına çıkabilmek için öncesinde yine yurt dışına çıkmam gerekiyordu. Fakat öğrenciyken çok daha farklı imkanlara sahip oluyorsunuz, bunlardan faydalanmak çok güzel kapılar açabiliyor karşınıza.

Erasmus+ staj hareketliliği benim değerlendirdiğim imkandı. Yüksek lisansa başlayınca not ortalamamı yüksek tutmuşum ve bu sayede bu bursu kazanmıştım ( evet, her ne kadar kabul etmek istemesem de not ortalaması böyle durumlarda büyük bir parametre sayılıyor malesef). O süreçte kazandığım 5 aylık araştırma deneyiminin CV’min en güvenilir parçalarından bir tanesi olduğunu düşünüyordum, nitekim gerçekten de öyle olduğunu gördüm ilerleyen süreçte.

Photo by Ketut Subiyanto on Pexels.com

Yine anılara bir ara verip bu sefer sahip olduğumuz ve olamadığımız bazı imkanlardan bahsetmek istiyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi öğrencilik yıllarında farkına varmadığımız pek çok imkana sahibiz aslında. Bugün Erasmus+ gibi popülerliğini tartışmaya bile gerek olmayan bir tecrübenin aslında ne anlama geldiğinin tam olarak farkında mıyız? Eğitim olsun staj olsun, bir Erasmus+ dönemi tecrübesinden kazanabilecekleriniz geleceğinizin büyük bir bölümünü şekillendirmek için atabileceğiniz ilk ve en ciddi adımlardan birisi aslında. Popülerliğinin de getirisi olarak malesef bu deneyim bazı zamanlar yalnızca gezip eğlenmek amacıyla kullanılıyor fakat bir daha hayatınızın hangi döneminde size birisi farklı bir ülkeye gidip birkaç ay yaşayıp öğrenmeniz için burs verecek bir düşünsenize 🙂

Bir de işin diğer boyutu var bu noktada. Sahip olduğumuz imkanların farkında olsak bile hedefleri olan fakat bu doğrultuda adımlar atmamış kişilerden en yaygın şekilde duyabileceğiniz cümlelerden birisi şu oluyor : “Yeteri kadar imkan bulamadım/imkanım yoktu”… Kendimizi kandırmaya gerek yok; istediğimiz zaman imkan yaratabiliyoruz çoğu zaman. Amacınız için yapmanız gerekenleri belirleyebildiyseniz bu adımları atmaya yönelik olarak imkanları da gerekiyorsa kendiniz yaratmanız lazım. Çünkü çıktığınız yolda kabul etmeniz gereken ilk şey şu: bu yol kolay bir yol değil. Pek çok zaman tek başınıza olacaksınız ve pek çok zaman da başarısız olacaksınız. Yolunuzu kendiniz çizmelisiniz.

Oldukça rahatsızlık verici bir deneyim bu aslına bakarsanız. Bir yerlere başvuru yapmaya başladığınız zaman belki onlarca sayıda olumsuz yanıt alacaksınız. Sürekli yeni bir şeyler denemeniz gerekecek ve kendinizi sürekli yabancısı olduğunuz durumların içine sokacaksınız. Hiç bilginiz olmayan konuları araştırmanız gerekecek ve belki de dilini bilmediğiniz kişilerle iletişime geçmeye çalışacaksınız. Kısa süreli olsun uzun süreli olsun, bir gün yabancı bir ülkede bilmediğiniz bir sokakta bulacaksınız kendinizi ve 15 dakika sonra başlayan görüşmeyi kaçırmamak için ne yapacağınızı düşüneceksiniz. Yeri gelecek kaçırdığınız trenin arkasından bakakalacaksınız, yeri gelecek bir otobüste uyumaya çalışırken sabah hazırlamanız gereken sunumla ilgili rüyalar göreceksiniz. Bu yol kolay bir yol değil. Kendinizi sürekli ve sürekli bir biçimde konfor alanınızın dışına itecek hamleler yapacaksınız. Bunun için gerekli ve yeterli motivasyona sahip olmak bu süreci bir nebze yumuşatıyor en azından.

Bu serimizin ilk yazısına burada şimdilik son veriyoruz. Bir sonraki yazıda istek ve kararlılığın getirisi olan motivasyon ile birlikte bu motivasyonu başvuru yaptığımız yerlere nasıl aktarabileceğimizden bahsedeceğiz. Yukarıda bunun çok küçük bir örneğini gördük fakat bunu yapmamızın daha uygun bir yolu var: motivasyon mektubu yazmak. Motivasyon mektubunu yazdıktan sonra nasıl bir yol izleyeceğimizden bahsedip son olarak kabul sürecinde kendi deneyimlediklerimden yola çıkarak mülakat ve sonrasındaki süreç hakkında konuşacağız.

Photo by RODNAE Productions on Pexels.com

Bu yazının önemli olduğunu düşündüğüm noktalarını tekrar etmek istiyorum aşağıda:

  • Başarılı olmak tek bir parametre ile ölçülebilecek bir olgu değildir. Başarılı olduğunuzu veya bu potansiyeli taşıdığınızı doğru bir şekilde göstermeniz gerekiyor.
  • İstekli ve kararlı olmalısınız. Hedeflerinizi belirlemeli ve bu yolda ciddi adımlar atmalısınız.
  • Eksik yönlerinizi açık yüreklilikle görebilmelisiniz. Eksiklerinizi dolduramıyorsanız bunları telafi edebilecek başka özellikler kazanabilirsiniz.
  • Kabul etmelisiniz, bu yol kolay bir yol değil. Konfor alanınızın dışına çıkmanız gerekecek sürekli.

Ama hepsinden de önemlisi, belki de tek en önemli nokta şu ki:

O ilk adımı atmalısınız…

Bu adım ister bir mail atmak olsun, ister bir hocayla konuşmak olsun. İlk adımı atmadığınız sürece yolunuz hiçbir zaman kısalmayacak.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Originally published at http://52haftabilim.wordpress.com on February 6, 2022.

--

--